Onaltıncı yüzyıl Osmanlı payitahtındayız. Güneş gündüzü parlatıyor ve yıldızlar geceyi aydınlatıyorken, gökyüzü asırlardan beri aynı yerde ve hâlâ bütün cazibesi ile şehirleri seyrediyorken bir bilim adamının yolu yine İstanbul’dan geçiyor. Hatırında dostu Kutbeddinzade’yle semanın derinliklerine dair uzun sohbetleri, Abdulkerim Efendi’nin eski gök bilimciler hakkında rivayetleri. Gökyüzüne, onu gözlemeye, okumaya, yorumlamaya ve yazmaya dair amansız bir arzu duyan bu Mısırlı müderris, Dünyanın en önemli şehirlerinden İstanbul’da ve üstelik devlet ricalinin desteği ile hayallerini gerçekleştiriyor. 1575 yılında, Tophane sırtlarında, İstanbul Rasathânesi ismiyle bir gözlem evi kuruyor. Birçok bilimsel gözlem aleti ve kütüphanesi ile III.Murat döneminde kurulan ve Osmanlı Devletindeki ilk rasathâne olan bu bilim merkezinde Takıyyüddin uzun uzun gözlemler yapıyor ve titizlikle kataloglar hazırlıyor. Öyle ki, Takıyyüddin’in çalışmaları bugün pek çok araştırmacı tarafından aynı vakitlerde Avrupa’da bir gözlemevi kuran ve önemli çalışmalar yapan Tycho Brahe ile mukayese ediliyor ve Takıyyüddin’in çok daha ileri seviyede gözlemler yaptığı beyan ediliyor.
Peki bugün biz Tophane sırtlarına baktığımızda neden Takıyyüddin’in bu kıymetli mirasını göremiyoruz?
Rasathânenin kısacık ömrüne ilişkin anlatılan çok şey var. Rivayete göre bir gün, yani rasathânenin henüz kurulmuş, kuruluşunun üzerinden yalnızca iki yıl geçmiş olduğu bir gün gökyüzünden bir kuyruklu yıldız geçiyor. Sonrasında şehrin üzerinden bir veba salgını. Gökyüzünü gözlemenin uğursuzluğuna ilişkin söylentiler rasathânenin varlığına ilişkin bir huzursuzluk oluşturuyor. Bazısına göre aslında siyasi çekişmeler yine tarihe bir yön çiziyor. En nihayetinde İstanbul Rasathânesi, kısacık ömrünü bir ferman buyruğu ile tamamlıyor. Kimisine göre Kılıç Ali Paşa top ateşine tutarak bu bilim merkezini bir gecede yerle bir ediyor; kimisi ise diyor ki top ateşi rasathânenin civarındaki yerleşimi de yok edeceğinden Takıyyüddin’in rasathânesi bir gece sessizce yıktırılıyor ve Takıyyüddin’in bütün emekleri ve vaatleriyle birlikte hüzünlü bir hikâye olarak tarihe gömülüyor. Kaynaklar, rasathanenin hikâyesini şöyle aktarıyor:
“Biraz önce kuyruklu yıldız görünmüştü. 1578 yılında da veba salgını başladı. Pek çok adam kırıldı. Halkın da şikâyeti çoğaldı. Saraydakiler bundan yararlandılar. Her nerede böyle bir rasathâne kuruldu ise, orada felaketlerin birbirini kovaladığını, güya örnekleriyle kanıtlamaya çalıştılar. Padişah korktu ve rasathânenin yıkılmasını emretti. 1580 senesinde, Sultan Murad III, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya bir hattı hümayun gönderdi. Kılıç Ali Paşa aldığı bu emir üzerine bütün gözlem araçlarıyla birlikte rasathâneyi bir gecede yerle bir etti.*
Muhtemelen bu hazin hikâye dinleyiciye şunu düşündürüyor: Bundan 444 yıl önce yalnızca beş yıl boyunca titizlik ve hayranlıkla yapılan gözlemler günümüze dek devam edebilseydi bugün astronomi bilimine dair mirasımız kim bilir ne derinlikte olurdu?
*Tarih-i Ebu’l-Faruk(Sevim Tekeli)